Sosyal Medya

Güncel

Trump’ın dili: Siyasal bir anahtar - Tuncay Kardaş

PEW’ün Cumhuriyetçi seçmenler arasında yaptığı araştırmaya göre, Trump’ın başkanlık performansı son 36 yılda gelen Cumhuriyetçi başkanlarla karşılaştırıldığında %84 ile en fazla onaylanan performans. Peki onca tepkiye rağmen Trump bu desteği almayı nasıl başarıyor? Nasıl bir dil kullanıyor?



‘Dillerinin sürçmesinden o kadar çok ürküyorlar ki… Dilleri tutuluyor.’ (Donald J. Trump, Yeniden Büyük Amerika, 2017, Pegasus Yayınları, s. 26)
 
ABD baÅŸkanı olarak göreve baÅŸladığından beri hemen her gün diliyle dünyayı titreten bir siyasetçiyle karşı karşıyayız. Trump’ın manÅŸetleri iÅŸgal etmediÄŸi tek gün yok. BaÅŸta Demokratlar olmak üzere hemen herkes Trump’ın iddialarının gerçek dışı, gülünç ve sorumsuz açıklamalar olduÄŸunu belirterek büyük tepki gösteriyor.
 
Peki ABD toplumu ne düşünüyor? Demokratların tavrı malum. Ya Cumhuriyetçi seçmen gözünde kabul görüyor mu? 7-12 Åžubat arasında yapılan bir araÅŸtırmaya göre, Trump’ın baÅŸkanlık performansı son 36 yılda gelen Cumhuriyetçi baÅŸkanlarla karşılaÅŸtırıldığında %84 ile en fazla onaylanan performans. Bu oran, Reagan %78, baba Bush, %82, oÄŸul Bush, %82 idi (Pew). Demek ki, Trump’ın kısa sürede silinip yok olacağına dair ortalıkta dolaÅŸan liberal fantaziye fazla kapılmamakta fayda var. Peki Trump her ÅŸeye raÄŸmen bu desteÄŸi almayı nasıl baÅŸarıyor? Nasıl bir dil kullanıyor? Söyledikleri neden bu kadar etkili?
 
Trump’ın lehçesi
 
Kanaatimce Trump’ın baÅŸarısının en önemli kaynaklarından biri, artık siyasetin öznesi olamayan ve gücünü politik-ekonomik elitlere/teknokratlara çoktandır kaptırmış bulunan toplumsal sınıfları yanına çekecek bir lehçe oluÅŸturmasında yatıyor. Trump’ın söylediklerinin siyasal gücü, gerçeklerle olan bağından çok seçmenin rasyonel/irrasyonel korkularını, kaygılarını ve öfkesini kamusal alana taşıyıp bunlarla yeni bir gerçeklik kurabilmesinden kaynaklanıyor (“IŞİD Clinton tarafından kuruldu” örneÄŸindeki gibi).
 
Takipçileri için bir iddianın/anlatının geçerliliÄŸi, onun çarpıcılığı yahut özel anlamı kadar önemli deÄŸil. Trump çoÄŸu kez mecaz ve imalar yoluyla meramını anlatıyor. Seçmeni hem ÅŸok hem teskin ediyor, ancak sanılanın aksine Trump bir slogan veya retorikten ibaret deÄŸil, kendine has, yeni bir lehçe geliÅŸtiriyor. Bir nevi ‘pratik bilinç’ görevi gören bu lehçe günlük yaÅŸam rutininin ‘kritik durumlarla’ bozulduÄŸu zamanlarda (terör gibi) kelimenin tam anlamıyla dile geliyor.
 
Bu lehçeyi, Trump’ın seçmen ile iletiÅŸim kurabilmek için baÅŸvurduÄŸu düşünüş, deyiÅŸ ve sembollerden oluÅŸan bir ‘alet kutusu’na benzetebiliriz. Siyasal söylemin arka planını oluÅŸturan bu lehçe, iktidarın söylemine karşı kurulan bir anlam kümesi. Normalde hakim söylemlerin yaslandığı vasat, iktidar iliÅŸkilerinin kurumsal ve kavramsal çerçevesiyle baÄŸlantılı olduÄŸundan kullanıcılarına kitlelerde olmayan özel bir statü kazandırır. Ancak burada lehçe, iktidara uzak geniÅŸ ve dağınık kitleleri buluÅŸturan, onları iktidara karşı konumlayan ve koruyan bir iÅŸleve sahip. Bu lehçe semantik bir hokkabazlık deÄŸil, siyasal bir anahtar: alan açan, aşılayan ve damgalayan.
 
Åžubat'ta PEW'ün yaptığı bir araÅŸtırmaya göre, Trump’ın baÅŸkanlık performansı son 36 yılda gelen Cumhuriyetçi baÅŸkanlarla karşılaÅŸtırıldığında %84 ile en fazla onaylanan performans. Bu oran, Reagan %78, baba Bush, %82, oÄŸul Bush, %82 idi. Demek ki, Trump’ın kısa sürede silinip yok olacağına dair ortalıkta dolaÅŸan liberal fantaziye fazla kapılmamakta fayda var.
 
Trump gibi New York’lu ve siyasete yabancı kapitalist bir müteÅŸebbisi ‘yerli Amerika’nın içinden biri, en muteber temsilcisi’ gibi lanse ederek politik alan açıyor. Ä°kincisi, alternatif biliÅŸsel bir harita oluÅŸturarak Washington’da iÅŸlerin nasıl yürüdüğü hakkında kitleler nezdinde, hakim medyanın ve neoliberal statükonun anlatılarına karşı aşılama görevi görüyor. Özellikle Drudge Report, Breitbart, Blaze gibi internet haberciliÄŸi ve radikal saÄŸ radyo talk-show programları sayesinde yayılan bu aşılamayla milyonlarca insan ABD’nin anakım politik ve medyatik söylemine karşı çıkıyor ve alternatif gerçeklere sarılıyor. Üçüncüsü, Trump bu lehçeyi politik bir silah gibi kullanarak ‘kuzeyli liberalleri’ veya kurulu düzenin elitlerini makbul ve meÅŸru çemberin dışına çıkarıp damgalıyor. Trump, bildik siyasal argüman veya aksiyomları kullanmıyor; formu, kurgusu ve stratejisi oldukça farklı yeni bir lehçe geliÅŸtiriyor.
 
Cinsiyetçi ve ırkçı-zenofobik temeller
 
Trump’ın dilinin dış formu, cinsiyetçi ve ırkçı-zenofobik temellere dayanıyor (‘TPP, ABD’ye tecavüz ediyor’, ‘kürtaj yapan kadınların bir ÅŸekilde cezalandırılması gerekir’, ‘Müslümanların ABD’ye giriÅŸini engelleyeceÄŸim’). Temel grameri veya iÅŸleyiÅŸ mekaniÄŸi ise kurban-suçlu (beyaz-siyah, Müslüman-Hristiyan), güvenli içeri-tekinsiz dışarı (ABD-Meksika sınırı, Hispanik gettolar-yerli beyaz Amerikalı ÅŸehirler) ve benzeri ikiliklerle siyaseti yeniden tasarlamak.
 
Trump’ın dilinin iç formu ise komplo teorileri ve öykülemeye dayanıyor. Söyleminde de ‘parçaları birleÅŸtiren’ mekanik, komplo teorileri veya içinde kahramanların-gaddarların varoluÅŸsal mücadeleye tutuÅŸtukları söylenceler var. Bu komplo teorileri ve menkıbelerin, beyaz Amerika’nın grup içi kimliÄŸini tahkim etmenin yanında, kurmaya çalıştığı temel politik bir hiyerarÅŸi de var: ‘Amerika düşmanlarını’ (‘very un-American intelligence’) ve ‘halk düşmanlarını’ (‘media is the enemy of the American people’) baÅŸkanlık seviyesinde ilan ederek toplumsal ve politik aktörleri karşıt pozisyonlara yerleÅŸtirmek.
 
Trump, özellikle 2012’den beri yerel kültürlerin taşıyıcısı alt-orta beyaz sınıfların desteÄŸini yanına çekmek için Washington’da kümelenen elitleri ‘haksızlar takımı’ olarak anlatıyor ve onlar hakkında yayılan komplo teorilerini politik alana taşıyor. Mesela, Obama’nın ABD’de doÄŸmadığını (birtherism), New Jersey’de yaÅŸayan binlerce Müslümanın 11 Eylül terör eylemini TV’de izlerken alkışladığını, Meksikalı yöneticilerin baÅŸta uyuÅŸturucu satıcıları olmak üzere tüm suçlu ve tecavüzcüleri ABD’ye bilinçli soktuÄŸu ÅŸeklindeki komplo teorileri örnek olarak verilebilir.
 
Yurtta savaÅŸ, cihanda savaÅŸ
 
Trump’ın dilinin temel bileÅŸeni ‘savaÅŸ’. Yurtta savaÅŸ, cihanda savaÅŸ. SavaÅŸ dili, en yakınındaki ABD istihbarat örgütleri ve medyadan Ä°ran ve Çin’e kadar uzanıyor. Yurtta (kültür) savaşının, cihanda (medeniyetler) savaşının temel gerekçesi ‘Amerika’yı yeniden büyük yapmak’. Breitbart yöneticiliÄŸinden ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyeliÄŸine terfi eden Trump’ın Beyaz Saray baÅŸdanışmanı, ruhen Leninist Steve Bannon, Amerika’nın ‘varoluÅŸ sebebinin’ ve ABD’yi büyük yapmanın yolunun, devlet aygıtları dahil ‘tüm kurulu düzeni yerle yeksan etmek’ olduÄŸunu söylüyor. Bannon’a göre nasıl yönetildiÄŸiniz kültürünüze göre deÄŸiÅŸir.
 
Trump ve ekibi için ‘ÅŸimdi’yle, yani küresel-siyasal statükoyla savaÅŸmadan büyük Amerika’ya ulaÅŸmak hayal. Pozisyon savaÅŸlarında ‘yerle yeksan’ edileceklerin listesi uzun: ‘Washington bataklığı’, Çin malları (%45 gümrük vergisi koymakla tehdit ediyor), 11,1 milyon  yasadışı mülteci, 7 Müslüman ülke, vs.
 
Bilimden ve politik doğrucu aktörlerden umudunu kesen seçmenin temel ihtiyaç, korku ve beklentilerini iyi etüt eden siyasetçiler de yeni radikal siyasi pozisyonlar geliştirerek güçlerine güç katıyor. Bir ateş topu gibi dünyayı sarmaya başlayan bu dil ve lehçelerden kurtulmanın yolu da bunları yok saymak veya reddetmek değil, anlayarak mücadele etmekten geçiyor.
 
Trump’ın dilinin ana stratejisi beyaz-Amerika milliyetçiliÄŸi. Trump ekibinin savunduÄŸu ırkçı zihin haritasına göre içeriden ve dışarıdan ‘eriyip giden Batı Medeniyeti’ ancak Judeo-Hıristiyan kültüre ve beyaz adamın üstünlüğüne dayanan yeni hiyerarÅŸik bir toplumsal düzenle kurtulabilir. Batı Medeniyetini tehdit edenler listesi de hayli kabarık: çok kültürcü-küreselci demokratlar, muhafakar siyasal elitler, siyah aktivistler, sol entelektüeller, Müslüman göçmenler, eÅŸcinseller.
 
‘Önce Amerika’ sloganında ifadesini bulan stratejinin leitmotifi beyaz kimliÄŸi yeniden ‘saygı duyulur’ hale getirmek; baÅŸta Hispanik tüm etnik alt kimlikleri ikinci plana atıp 300 yıllık Anglo-Protestan kimliÄŸin kültürel-siyasal hegemonyasını tekrardan kurmak. ‘Önce Amerika’ stratejisini iki kurucu kavram besliyor: deÄŸiÅŸim ve dönüşüm. DeÄŸiÅŸim, burada hem ekonomik hem kültürel kapitalin el deÄŸiÅŸtirmesi demek. Yani çok kültürlü/çok etnili/çok kimlikli Amerika’dan nüfusun %42’sini oluÅŸturan beyaz alt ve orta sınıfların hakim olduÄŸu olduÄŸu yeni ‘yerli’ bir Amerika’ya geçiÅŸ.
 
Hikayeler ve imalar
 
Trump’ın kullandığı lehçeyle pozisyon açma-aşılama-damgalama etkisini bir örnekle daha da somutlaÅŸtırmak mümkün. 19 Åžubat 2016’da Trump, ABD İç Savaşı’nın ilk mermisinin ateÅŸlendiÄŸi Charleston-Güney Carolina'da bir seçim konuÅŸması yaptı ve 1900’lerin başında ABD’nin Ä°spanyollardan alarak iÅŸgal ettiÄŸi Filipinler'de Müslümanların çoÄŸunlukta olduÄŸu Moro’nun müstemleke valisi General John Pershing’in kontrolünde yaÅŸanan bir isyan bastırma vakasını hikayeleÅŸtirerek aktardı. Bu kısa tarihsel arkaplanı vermeyen, hatta olayın nerede geçtiÄŸini bile söylemeyen Trump dinleyicilere şöyle seslendi:
 
‘Biliyorsunuz IÅžID ve diÄŸer örgütler gibi kafa kesen, insanları suda kafeslerde boÄŸan kiÅŸiler, bizim waterboarding gibi bazı [iÅŸkence] metotlarımızın zalimce olduÄŸuna dair ABD’deki tartışmalarımızı herhalde duyuyorlardır. Bunları duyunca da bizim dünyadaki en ÅŸapÅŸal, en zayıf, en aptal millet olduÄŸumuzu düşünüyor olmalılar. Dünyanın en aptalı! Tüm dünyanın en aptalı! Durun, size geçenlerde okuduÄŸum bir hikayeyi anlatayım. Anlatayım mı anlatmayayım mı karar verin [alkış sesleri]. 100 yıl önce Pershing adında bir generalimiz vardı. ... Sert biriydi, hani ÅŸu atının üstünde böyle dimdik duran tiplerden [beden diliyle gösteriyor]. O dönemde de korkunç bir terörizm problemi vardı, bugünkü gibi. Korkunç terörizm. Ha bu arada bunları her tarih kitabında bulamazsınız, çünkü bunları öğretmek hoÅŸlarına gitmez. General Pershing bizim gibi terörizm problemleriyle boÄŸuÅŸuyordu o zamanlar. Bir gün 50 katil teröristi yakaladı ve domuz kanına batırdığı 50 kurÅŸunla -duydunuz deÄŸil mi- sıraya dizdiÄŸi 49 kiÅŸiyi bu domuz kanına batırılmış 49 kurÅŸunla infaz etti. General, 50. kiÅŸiyi öldürmedi, onu saldı ve dedi ki, git halkına gördüklerini, bu infazı anlat. Ve sonraki 25 yıl içinde hiçbir sorun yaÅŸanmadı. 25 yıl tek bir sorun bile kalmadı! [alkış sesleri]. Demem o ki millet, sert olmalıyız, teyakkuzda olmalıyız ve kafamızı kullanmalıyız, yoksa vatanımız elden gidecek, anlıyor musunuz, vatan diye bir ÅŸey kalmayacak! [coÅŸkulu alkış sesleri]’
 
Tamamen gerçek baÄŸlamından koparılarak anlatılan bu hikayede asıl belirleyici olan, ima edilen anlam. Dinleyiciler için ABD’nin Filipinler’deki kolonyal tarihinin önemi yok. ‘Domuz kanına bulanmış kurÅŸun’ hikayesinin ana bileÅŸeni savaÅŸ, bir nevi medeniyetler savaşı, acımasız, kuralsız. Bu tür hikayelemeler, seçmeni ile hiç siyasi tecrübesi olmayan Trump arasında baÄŸ kurarak ona siyasal bir alan açıyor; ‘waterboarding’ gibi iÅŸkence yöntemlerinin gayr-ı meÅŸruluÄŸunu düşünenlere karşı aşılama yapıyor ve içeride Washington elitleri, dışarıda baÅŸta Müslümanlar olmak üzere birçok aktörü itham ederek damgalıyor. Bu öykü ile söylenmeden ima edilen ana tema, ‘Amerika’yı yeniden büyük yapma’ yolunda pek çok ÅŸeyin mübah olacağı.
 
Bu tür ÅŸok hikayelerle yeni bir politik anlam haritası kurmaya çalışan Trump’ın dilinden kurtulmak sanıldığı gibi kolay olmayacak. Trump deÄŸiÅŸimi görüyor ve hemen pozisyon alıyor. Trump’ın veya yükselen diÄŸer radikal saÄŸ hareketlerin kurmaya çalıştıkları alternatif anlam haritalarında ölçek hatası aramak, bilimsel filtreleri devreye sokmak (mesela tarih profesörlerine koÅŸup tarihi doÄŸru anlattırmak) veya hikayeleÅŸen tümceler setinde gerçeÄŸi aramak gibi kolaycı bir mücadele tarzı çözüm olmaktan uzak kalacaktır.
 
Ekonomik krizlerle savrulan, sönük neoliberal siyaset repertuarında ne kendini ne sözünü bulabilen seçmen tüm dünyada öfke biriktiriyor. Bilimden ve politik doğrucu aktörlerden umudunu kesen seçmenin temel ihtiyaç, korku ve beklentilerini iyi etüt eden siyasetçiler de yeni radikal siyasi pozisyonlar geliştirerek güçlerine güç katıyor. Bir ateş topu gibi dünyayı sarmaya başlayan bu dil ve lehçelerden kurtulmanın yolu da bunları yok saymak veya reddetmek değil, anlayarak mücadele etmekten geçiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.